15 TEMMUZ DEMOKRASİ VE MİLLİ BİRLİK GÜNÜ

15 TEMMUZ DEMOKRASİ VE MİLLİ BİRLİK GÜNÜ

KARANLIK GECENİN HİKÂYESİ


Tam ortasıydı Temmuz'un on beşinci günü.

Gündüz güneşin ve masmavi gökyüzünün altında

normal akışında yaşamını sürdürüyor herkes.

Sabahın beşinde fırınlarda ekmekler pişmeye başlamış,

esnaf birer birer dükkânlarını açmıştı.

Kuşlar aynı şenlikleriyle kanatlanıp uçuyor, karıncalar kış için azık topluyordu.

Her fiil aynı işleyişiyle devam ediyordu.

Çaylar demleniyor, sohbetler ediliyor, ezanlar okunuyor,

ocaklarda tencereler kaynıyordu.

Ama öbür yanda bir avuç cehlin torunu, kendini bilmez,

kalın duvarların ardından geceye plan yetiştiriyordu.

Kasvet ve ihanet kokan bir plan.

Adını güzelleştirdiler evvelce, "Yurtta Sulh Konseyi".

Sonra bir bir karşılarında duracak adamları kandırıp, yok etmeye çalıştılar.

Millet henüz uyumamış, evlerin ışıkları henüz sönmemişti.

Bir evde çay saatiydi belki, bir başka evde kahveler içiliyordu bilinmez.

Ama köprülerdeki hareketliliği duydu herkes.

Başta kimse ihtimal vermedi "darbe" olacağına ama

saniyeler ilerledikçe kâbusa itiliyordu millet.

Ucuz bir bildiri yayınlandı yurtta sulhçular.

Evlere bir an hüzün düştü.

Kimisi ne olduğunu anlayamamışken, bir korku düştü annelerin yüreğine.

Eskiler geldi akıllarına seksenlik dedelerin.

Sonra bütün bu yeisi yok edecek kelimeler döküldü

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın dilinden:

"Milletin gücünün üstüne bir güç tanımadım bugüne dek"

 "Kalkın sokaklara çıkın, meydanlara koşun." dedi.

Bu sözlerin ardından öyle bir millet çıktı ki, sokaklar, caddeler, meydanlar inledi. Yeryüzü ve gökyüzü titredi.

Nene Hatun'un torunu çıktı evinden,

bir elinde rehberi Kur'an, diğer elinde ay yıldızlı bayrağıyla.

Seyit onbaşının torunları çıktı evlerinden.

Dillerinden dökülen bir,

"Bu topraklar şehit kanıyla alındı,

kanı dökülecek kimse kalmayıncaya kadar da teslim edilmeyecek!"

Ne kahramanlar çıktı evlerinden, yurtlarından düşman üzerine korku salmaya gitti. Kimi ardında annesini, kimi eşini, kimi çocuğunu bıraktı.
96Öyle ki ardında her şeyi bırakıp uğruna gidilmesi gerekenin adıydı vatan.

Üzerinde doğduğun, emeklediğin,

ilk adımını attığın toprağın uğruna ölmeliydin, elbet.

Vatan olmayınca din mi kalır, namus mu?

Vatan olmayınca şeref olmaz, insan olmaz hayat olmaz.

Biz vatanın kara topraktan ibaret olmadığını Âkif'ten öğrendik.

Vatanın din, namus, şeref olduğunu Çanakkale'de, Sarıkamış'ta,

Sakarya'da şehit düşen atalarımızdan öğrendik.

Bu vatanın da İslam'ın ordusu, mazlumun umudu,

evliyaların yurdu olduğunu hep bildik.

Ve o karanlık gecede ihanet ordusuna karşı yüreğimizdeki bu imanla,

 aşkla, cesaretle, vefayla çıktık.

Ezan okunmayacak dediler, namaz kıldık;

minareye çıkılmayacak dediler, sala okuduk;

sokağa çıkmayın dediler, kaldırımlarda uyuduk.

Ve o cehaletin kurbanı vefa yoksunları tam 248 can aldı.

 Tam 248 eve ateş düştü.

248 annenin ciğeri yandı, bir milletin canını yaktı o yürek fakirleri.

 Ne kahramanlar durdu karşılarında.

Birinin ismi Ömer'di tıpkı on beş asır önceki o heybetli,

görene korku salan Hz. Ömer gibi...

Kiminin adı Bilal'di. Tıpkı göğsüne koyulan kızgın kayalara

ve ardındaki ölüme dahi teslim olmayan Habeşli Bilal gibi.

Kiminin adı Fatih'ti tıpkı 563 yıl önce imkânsız kapıları bile açan

Fatih Sultan Mehmet gibi.

Bir an olsun korkmadı hiçbiri.

Marşı "Korkma!" diye başlayan bir milletin korkmaması gerekirdi.

Tıpkı yıllar önce efendiler efendisinin can dostuna "La Tahzen" demesi gibi.

O gece tanklar fil ordusuydu, millet ebabil kuşları.

O gece tanklar Uhud'un müşrikleriydi, millet Peygamberin ashabı.

O gece silahlar Bizans'ın kılıçlarıydı, millet Fatih'in okçuları.

O gece jetler kâfir ordusuydu, millet Çanakkale ordusu.

O gece zafer inananlarındı.

Plan yapanların, tuzak kuranların en hayırlısına inananlarındı özgürlük.

O gece fetihti, istiklaldi. O gece direnişti,

yeniden doğuş, parlak bir başlangıçtı.

Birlik olunca büyük olduk. Büyük olunca güçlü olduk. Güçlü olunca yenilmedik.

Ve Temmuz'un on altıncı günü.

Gündüz, güneşin ve masmavi gökyüzünün altında

normal akışında yaşamını sürdürüyor herkes.

Sabahın beşinde fırınlarda ekmekler pişmeye başlamış,

 esnaf birer birer dükkânını açmıştı.

Kuşlar aynı şekilleriyle kanatlanıp uçuyor,karıncalar kış için azık topluyordu.

Elif KORKMAZ
Şehit Halil Kantarcı Anadolu İmam Hatip Lisesi/Kemalpaşa/İZMİR

(Öğrencilerin Kaleminden Darbeden Demokrasiye: 15 Temmuz)

 

06.09.2021 253

10-09-202110-09-202121-07-201821-07-201821-07-201821-07-201821-07-2018