Ismarlama şefkatleri esir bilmeyen bir yurt, haklı mevkisinde selam durdurur tüm hakimiyetleri. Bir millet ki balıkçının ağından kurtulup gelen enginlik parçası gibi yol almakta özgürlüklere.
Pusuya yatmış milletlerin elindeydi bir bayrak; işgalciler "Ya canını ya toprağını!" diyordu. Toprak candı, can ise vatandı. Verilmezdi ki tek karış toprağı bile. Bir oyuncak uğruna yapılan çocukluk kavgası değildi bu, konu vatandı.
Bardakla havuz doldurmaktı belki isyanımız, belki de rüzgarı yelkene çevirmekti. Kıyıdan ayrılan bir gemi... Üzerine sarılmış onca halat... Teker teker çıkarttığımız halatlardan sonra yelkensiz yol almış gemiydi milletim. Kenetlenmiş ellerle, saygılı gülüşlerle, vatan sadakatiyle birleşmişti.
Bir rüzgar, açmamış çiçekleri gördü ve memnuniyetini, miletimi alıp özgürlüğe götürerek sundu. Savaşmak değildi bu, emanetçi olduğumuz toprağımıza uzanan eller için ölmekti. Karanlıkları milletimde gördü ölüme aşık olmayı. Türk'üm diyenin aşkıydı özgürlük, düşmana da bir çift sözü vardı:
Ateş olsun düştüğün toprak
Uzanırsa ellerin vatanıma
Gözlerinde bir çığ düşsün,
Hayalinse vatanım
Çekil git o zaman
Sana burdan çıkış olmaz
Avucundaki toprakla
Ya kanımdır sulayan toprağı
Ya da kanındır elbet
Bayrağımın hakkı
Bu cümlelerle sahiplenilmiş bir vatanın hiç değişmeyecek değerde emanetçileriyiz biz. Tüm imkansızlıklara rağmen meydan okuduk. Kanla sulanmış toprağa düşen ay ve yıldız ile şahitliğini bildik bu sevdanın. Her köşebaşı şehitlerler, hayal meyal türkülerle izini sürdük her karışın. Güneşli sabahlar görsün diye, kara bulutları indirdi atalarımız. Özgürlüğün, özgür doğmuş bir milletin şerefli bayrağından dökülen her kanda, bizlerde onlara layık olmaya çalışacağız.
Ne mutlu Türküm diyene!
Kaynak: https://eodev.com/gorev/8938271